KUSURSUZ ULAŞIM AĞI: KAN DAMARLARI
Yüz trilyon evi, geniş bir alana yerleştirdiğinizi ve daha önceki
örneğimizde olduğu gibi onların arasına bir su tesisatı döşediğinizi
düşünün. Kuşkusuz bu oldukça zahmetli ve zor bir iş olacaktır. Yine de
bunu başardığınızı varsayalım. Ama ne yaparsanız yapın, meydana
getirdiğiniz bu tesisat ağı için çok geniş bir alana ihtiyaç duyarsınız.
Peki benzer bir tesisatı, en minyatür hali ile insan bedeni
büyüklüğünde bir alana yerleştirebilir misiniz? Ya da soruyu şu şekilde
soralım, yaklaşık 100.000 kilometrelik (96.600 km) bir ağı şekilden
şekle sokarak, insanın yaşaması için en gerekli, insan bedenine sığacak
kadar hesaplı, 100 trilyon hücrenin her birine uğrayacak kadar kapsamlı
bir şekilde döşeyebilir misiniz? Bunu yapmanız imkansızdır. Sizin
oluşturamayacağınız böyle bir dolaşım ağı sizin için vücudunuzda hazır
edilmiştir. Henüz siz dünyada değilken sizin için yaratılmış ve tüm
hücrelerinize hayat vermiştir. Bu sistem, bedeninizde mükemmel yaratılış
harikalarından bir diğerini taşıdığınızın en önemli delillerdendir.
İnsan bedenindeki dolaşım ağının böylesine mucizevi bir yapıya sahip
olması, Allah’a iman etmek için başlı başına yeterli bir sebeptir.
Kalp,
96.560 km’lik bir damar ağına hiç durmadan kan pompalar. Bu uzunluk,
dünyayı ekvatordan itibaren iki defa çevirebilecek bir uzunluktur.97 Bir
insan bedeni içine yerleştirilmiş böyle bir ağ, elbette hayret
vericidir. Bu mucizeyi daha detaylandırmak için birkaç matematiksel
bilgi daha verelim. Vücutta bulunan ve kimisi ancak mikroskop altında
görülebilen kılcal damarların uzunluğu toplam 60.000 km’dir.98 Bu
damarların toplam yüzey büyüklükleri ise 8000 m2′yi (8 km2) bulur.
Sadece akciğerlerde ise 300 milyon kılcal damar bulunmaktadır. Bunlar
eğer uç uca eklenseler, 2400 km’lik bir uzunluğa ulaşabilirler.99 Beyne
ait olan kılcalların uzunluğu ise yaklaşık 650 km.’dir. Bu da,
Amerika’nın iki farklı eyaletinde bulunan iki şehrin örneğin Boston ile
Washington DC’nin arasındaki uzaklık kadardır.100
|
|
Verilen bu bilgiler, bir insan bedeninde tesadüflere yer
olamayacağını gösteren sayısız delilden birkaçıdır. Bu konunun mucizevi
olan bir başka yönü de 100 trilyon hücreye uzanan binlerce kilometrelik
bu muhteşem ağın çoğu zaman farkında bile olunmasıdır. Ne aynaya
baktığımızda bunun bir belirtisini görürüz, ne bu dinmeyen hareketi
hissederiz, ne de sistemin çalışırken çıkardığı yoğun gürültünün farkına
varırız. Sistem öyle mükemmel bir şekilde yaratılmıştır ki, bir aksama
meydana gelmediği için yaşamımızı son derece sorunsuz geçirir, ufak
tefek aksamalar haberimiz bile olmadan tamir edildiği için bunların
farkına bile varmayız. Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir topluluk, hiçbir
teknoloji, böylesine dar bir alanda bu derece muhteşem, kusursuz, esnek
ve aynı zamanda canlı bir yaşam ağını meydana getirme gücüne sahip
değildir. Bu muhteşem sanat, herşeyi kusursuz yaratan, kerem ve ikram
sahibi alemlerin Rabbi olan Allah’ın eseridir.
“100 trilyon hücreye ulaşan” diye belirttiğimiz bu damar ağını çok daha
detaylı düşünmek gerekmektedir. Göz kapağımızdan, ayak parmaklarımıza
kadar, saç diplerimizden kirpiklerimize kadar bu mükemmel yapı her
noktamızı kaplamıştır. Eğer bu ağ, tek bir bölgeye veya tek bir organa
ulaşmazsa o organ çürüyüp gidecektir. Tekrar hatırlatmak gerekir ki, kan
olmadan vücut nefes alamaz, yani ölür.
Vücuttaki bu hatasız dağıtım nasıl yapılır? Tesadüf iddialarının
asılsızlığını görmek için bu dağıtım sisteminin detaylarını bilmek
oldukça önemlidir. Vücuttaki dolaşım ağı, üç ayrı görev için biraraya
gelmiş üç farklı tipte damardan oluşmaktadır.
Küçük Alyuvar Hücresinin Yolculuğu
Kemik iliğinde üretilen bir alyuvar hücresinin dolaşım sistemine
katılabilmek için ulaşacağı ilk yer, kalbin sol kulakçığıdır. Burası
temiz kanın biriktiği, oksijen ve besin bakımından son derece zengin
olan bir bölümüdür. Alyuvar hücresinin burada bulunma amacı da budur:
Oksijeni yüklenmek ve vücudun diğer hücrelerine ulaştırmak. Alyuvar,
dolaşım sistemine katılabilmek için önce sol kulakçıktan ayrılır. Bunun
için karşısına çıkan ilk şey dev bir kapıdır. Kapıdan geçtikten sonra,
artık geri dönüş yoktur. Şimdi çok daha geniş bir bölmeye ulaşmıştır.
Burada kendisi gibi pek çok hücre bulunur ve kan oksijence son derece
zengindir. Bu büyük bölmede oldukça güçlü bir pompa sayesinde bir
kapıdan daha geçer ve dar bir tünelin içine girer.
Artık küçük alyuvar hücresi dolaşımın içindedir. Bu, vücudun “büyük dolaşımı” ya da diğer anlamı ile “sistemik dolaşımdır”. Büyük dolaşım ile küçük hücremiz, akciğerler dışında bedenin tümünü turlayan bir tünel sisteminin içine girmiştir. Alyuvar hücresinin dolaşmak için girdiği ilk tünel, vücudun en güçlü damarı olan aort atardamarıdır.
Vücuda Oksijen DağıtılıyorArtık küçük alyuvar hücresi dolaşımın içindedir. Bu, vücudun “büyük dolaşımı” ya da diğer anlamı ile “sistemik dolaşımdır”. Büyük dolaşım ile küçük hücremiz, akciğerler dışında bedenin tümünü turlayan bir tünel sisteminin içine girmiştir. Alyuvar hücresinin dolaşmak için girdiği ilk tünel, vücudun en güçlü damarı olan aort atardamarıdır.
Aort atardamarı, kanın kalpten çıkış
noktasıdır. İçinde oldukça fazla miktarda kan barındırır ve genişliği
yetişkin bir insanda 2,5 cm’i bulmaktadır.101 Bu
damar, temiz kanı diğer damarlara dağıtacak ana damar olduğundan son
derece dayanıklı ve güçlü olmalıdır. Çünkü kan, bu damardan oldukça
yüksek bir basınçla dağıtılır. Ve tam olması gerektiği gibi, son derece
özel bir yaratılışı vardır.
|
Kanın içindeki bir hücre, beden içindeki yolculuğuna sol kulakçıkta başlar. Bütün bedeni çeşitli damarlar yoluyla kateden hücre, akciğerlere döndüğünde yolculuğunu bitirmiştir. Bu yolculuk sırasında ayak parmağından beyne kadar ulaşmakta, mikronlarla ölçülen kılcallara kadar tüm damarları güzergah olarak kullanmaktadır. Bu arada vücut dokularına oksijen bırakır, karbondioksiti de alarak akciğerler yoluyla vücuttan atılmasını sağlar. |
Kalpten çıkan aort ve akciğer atardamarı, üç tabakadan
meydana gelmiş damarlardır. En dışta lifli bağ dokudan meydana gelmiş
bir dış tabaka vardır. Bu tabakadaki bağ dokusunun varlığı son derece
önemlidir. Bu dokuda bulunan elastik lifler, her türlü basınca karşı
dayanıklılık sağlamaktadır. Eğer damarların bu özelliği olmasaydı,
kalbin atış kuvveti ile son derece basınçlı gelen kan, bu damarların
yapısını kaçınılmaz olarak bozacak hatta yırtılmalarına neden olacaktı.
Allah’ın bu önemli damarda sergilediği özellikler, “örneksiz yaratan”
anlamına gelen Bedi isminin bir başka tecellisidir. Bu atımın günde
yüzlerce kez gerçekleştiği gerçeğini de göz önüne alırsak, damarın
sadece bir gün içinde parçalanma ihtimali oldukça yüksek olacaktı. Ama
söz konusu korunma sistemi bu ihtimalleri ortadan kaldırmış ve uzun bir
ömür boyunca damarın bu basınca karşı koymasını sağlamıştır. Bu aynı
zamanda koruyan ve gözeten Allah’ın kullarına karşı şefkatinin de bir
göstergesidir.
Aort damarının orta kısmında düz kaslardan
meydana gelen elastik lifler bulunur. Bu kaslar, gönderilen kanın
miktarının ayarlanması için oldukça büyük bir öneme sahiplerdir. Kaslar,
daralıp açılarak atardamarın çapını azaltıp artırmaya yarar. Organ ve
dokulara giden kan miktarı, bu elastik yapı sayesinde dengelenir. Aortun
ve akciğer atardamarının iç yüzeyinde ise tek sıralı yassı epitel
dokudan oluşmuş bir tabaka bulunmaktadır.102 Bu
dokunun son derece önemli bir özelliği vardır. Bu doku sayesinde
damarın iç yüzeyi adeta cilalanmış gibidir. Bu cilalı ve yağlı yüzey,
sürtünmeyi azaltmakta ve kanın kolaylıkla ve süratli olarak akıp
gitmesini sağlamaktadır.
Aort damarı, sola doğru bir yay çizerek ikiye
ayrılır. Üste giden damar baş ve kollara, alta ayrılan damar ise
çeşitli yan damarlarla diğer organlara yayılır. İstirahat koşullarında
atardamarlar, akciğerlerden oksijeni aldıktan sonra, genel olarak 10
saniyeden az bir zamanda bunu dokulara ulaştırırlar. Ancak ağır egzersiz
yapıldığı zamanlarda atardamarlardaki kanın hızı daha da artar. Kandaki
hücreler artık oksijeni 2-3 saniye gibi kısa bir zaman içinde
taşıyabilirler. Bu nedenle Allah’tan aldıkları ilhamla vücudun
ihtiyacını çok iyi gözetme yeteneğine sahip olmuşlardır. Atardamarların
bir başka önemli özelliği ise, kanın kalpten aralıklı gelmesi sırasında
yüksek basınçlı bir rezervuar oluşturması ve kanın bir kısmını, ikinci
bir kalp vurumuna kadar depo etmesidir. Bu görev için yukarıda
bahsettiğimiz özel yapı son derece önemlidir. Atardamarlar, sahip
oldukları genişleyebilen kas yapıları sayesinde böyle bir depolama
işlevine sahiptirler. Bu özellik, bedende sürekli kan bulunmasını
sağlar. Damarlardaki bu esneklik başka açılardan da önemlidir. Atardamar
esnek olduğu için, kan bu sisteme pompalandığında basıncın aşırı
yükselmesi önlenir. Aynı zamanda esneklik, kalp atımları sırasında
yüksek atardamar basıncını devam ettirerek dokulara kesintisiz olarak
kan akımının devam etmesini sağlar.103 Allah, damarlara verdiği esneklik özelliğini, vücudun dengesini muhafaza edecek pek çok detay için gerekli kılmıştır.
|
Aort atardamarı kalpten çıkarak bir yay şeklinde ikiye ayrılır. Üste giden damar baş ve kollara, alta ayrılan damar ise çeşitli yan damarlara ve organlara gider. Dinlenirken aort, akciğerdeki oksijeni 10 saniyeden az bir zamanda dokulara taşır. Egzersiz zamanlarında ise, bu hız 2-3 saniyeye kadar düşer. |
Atardamarlar genellikle vücudun dokularına gömülmüş
olarak derinlerde bulunurlar. Ancak bazı yerlerde, örneğin el bileğinde,
şakaklarda, boyunda, ayak sırtında ve ayak bileğinin dış yanında yüzeye
yakındırlar. Bu bölgelerde, her kalp atımında kanın atardamarın
duvarına basınçla vurarak geçişi hissedilebilir. Basınç o kadar
yüksektir ki, deri altından bile bu hareket kolaylıkla hissedilebilir.
Atardamarların vücudun dokularında gömülü olması yaşamımız için son
derece önemli bir tedbirdir. Atardamar, alınmış bu tedbir sayesinde
yaralanmalar sırasında kolaylıkla hasar görmez. Damarları, bunların
içindeki kanı sahip olduğu tazyikle birlikte yaratan ve tüm bunları her
an denetleyen Rabbimiz, bu kusursuz düzen ile insanı her an karşı
karşıya kalabileceği önemli bir tehlikeden korumuştur. Sadece bu sebep
bile, insanın Allah’a yönelip ona şükretmesi için yeterlidir.
Yaralanmalar sırasında hasar gören genellikle toplardamarlardır. Bu
damarlar, daha sonra detaylı inceleyeceğimiz gibi basınçlı ve akışkan
bir kana sahip değildirler. Bu nedenle yaralanma sırasında kan, ağır ve
kıvamlı bir şekilde dışarıya akarak kolay pıhtılaşmaya olanak sağlar.
Ancak atardamarın hasar görmesi durumunda, açık kırmızı renkteki
basınçlı kan, dışarıya hızla fışkırarak akar. Bu oldukça tehlikeli bir
kanamadır ve kısa süre içinde tedbir alınmadığı takdirde kan kaybından
ölüme neden olur.
Atardamarın Bağlantı Noktası: Arteriyoller
Kanın, ana atardamarlardan başlayarak dağıtılabilmesi için
atardamarların dallara ayrılması gerekmektedir. İşte bu nedenle
genişliği 2,5 cm kadar olan ana atardamarlar, sadece birkaç mikron
çapındaki bir kılcal damar haline gelinceye kadar dallanır. Bu arada
küçük alyuvar hücremiz, dallanan bu karmaşık yol boyunca macerasına
devam etmektedir. Atardamarların içindeki güçlü kan basıncı nedeni ile
alyuvar, saniyeler içinde vücutta oldukça uzun bir mesafe katetmiştir.
Dokulara ulaşmak ve sahip olduğu oksijeni ve besinleri bırakabilmek için
ise hedefi, kılcal damarlara ulaşmaktır.
Arteriyoller, atardamar
sisteminin son küçük dallarıdır. Bir başka deyişle atardamarların
kılcallara ayrılmadan önceki son halleridir. Bu damarlar, kanın kılcal
damarlara gönderilmesinde kontrol sübapları gibi görev görürler.
Arteriyollerin en önemli özelliği, kendilerini tamamen kapatacak ya da
birkaç kat genişletebilecek kadar güçlü bir kas sistemine sahip
olmalarıdır. Bunun en önemli nedeni de dokuları besleyen kılcal
damarlara ulaşan kanı kontrol altına almak ve dokulara “ihtiyaçları
kadar” oksijen ve besin gönderebilmektir. Basınçlı kanın aniden
kılcallara geçmesini önleyerek, son derece ince olan bu damarların zarar
görmesini engellemektir. İşte bu nedenle arteriyollerin direnci büyük
dolaşımdaki tüm direncin yaklaşık yarısını oluşturur ve büyük dolaşımın
bütün bölgelerinde en yüksektir.104
Kan akımı, hemen hemen her dokuda küçük atardamarların ve arteriyollerin
daralıp genişlemesi ile kontrol edilir. Ama şu bir gerçektir ki, en
küçük damarın bile akımı etkileyebilme özelliği vardır. Bu damarlar,
akımın hızını etkileyebilecekleri gibi tamamen durmasına da neden
olabilirler. Bunun nedeni damarların hangi hücrelere özel muamelede
bulunacaklarını belirleyebilmeleridir. Bu hassas belirlemenin
yapılabilmesi için kan küçük atardamarları terk eder ve ancak birkaç
milimetre boyunda ve 8-50 mikron çapında olan arteriyollere geçer. Her
arteriyol 10-100 kılcal damarı besleyebilecek şekilde dallara ayrılır.105
Küçük alyuvar, bir arteriyolün içine girerek, bundan sonra besleyeceği
doku için ayrılmış olur. Dokuya gerekli besini ve oksijeni ulaştırmak
için bir kılcal damarın içine girmesi gerekmektedir. Kendisine yol
gösterecek olan güçlü sübaplardan birinden geçecek yani arteriyollerin
bir tanesini aşacaktır. Artık görevini yerine getirme zamanı gelmiştir.
Saç Telinden İnce Akıllı Kılcallar
Oturduğunuz evin büyüklüğünü bir düşünün.
Eğer ortalama bir apartman dairesinde oturuyorsanız, evinizin alanı
yaklaşık 150 m2 kadardır. Vücudunuzda bulunan yaklaşık 10 milyar kılcal
damarın toplam yüzey alanı ise evinizin 3.5 katı kadar, yani yaklaşık
500 m2′dir.106 Bu
önemli kıyası yapmadan önce şunu hatırlatmak gerekir; kılcal damarların
en büyüğünün çapı 9 mikron kadardır. (9 mikron, milimetrenin binde
9′udur) Hatta öyle kılcal damarlar vardır ki, ancak mikroskop altında
seçilip fark edilebilirler. Vücudun her noktasına ulaşacak şekilde
yerleştirilen bu geniş ağ, muhteşem bir yaratılış örneğidir. Bu örneği
detaylı olarak incelemek, Yüce Allah’ın büyüklüğünü insana tekrar tekrar
hatırlatmalıdır.
|
Kılcal damarlar öylesine dar kanallardır ki, birçok maddenin girişine izin vermezler. Hatta oldukça küçük olan alyuvarlar bile bazı kılcallardan tek sıra halinde veya şekil değiştirerek geçebilirler. |
Bir organa giren atardamar, kılcalların sübaplarını
oluşturan arteriyol haline gelinceye kadar altı ya da sekiz kez
dallanarak incelir. Sonra arteriyol de iki-üç kez dallanarak çapını 9
mikrona kadar düşürür ve yoluna kılcal damar olarak devam eder. Bazı
kılcal damarlar o kadar küçüktür ki, bazı büyük hücrelerin geçişine izin
vermezler. Alyuvarlar bile böyle damarların içinden tek sıra halinde ya
da esneyip biçimlerini değiştirerek geçebilirler.
Atardamarlardan saatte 1,5 km hızla ilerleyen
kan, kılcal damarlara girdiğinde binde 1 oranında yavaşlar. Vücutta her
bölge olağanüstü kapsamlı bir kılcal damar ağı ile örülmüştür. Binlerce
kilometreyi bulan uzunlukları ile tek bir insandaki kılcal damarlar,
Amerika Birleşik Devletlerini bir ucundan diğer ucuna kadar
geçebilirler.107 Bu
mükemmel mekanizma, vücuttaki tüm hücreleri besleyebilmek için meydana
getirilmiş benzersiz bir yaratılış örneğidir. Nitekim bir hücre, bir
kılcal damara en fazla 20-30 mikron uzaklıkta olabilir. Bir başka
deyişle bu uzaklık 0.02 mm’dir ve 100 trilyon hücreyi dolaşan bu
mükemmel ağın kapsamını anlamak bakımından yeterlidir.
Bu açıklamaları yaparken durup biraz düşünmek gerekmektedir. İnsan ancak
bu özelliklerin detaylarını düşündüğünde karşısındaki yaratılışın
muhteşemliğini anlayabilir. Aksi takdirde anlatılanlar, herhangi bir
fizyoloji kitabında bulunabileceklerden farklı olmayacaktır. Kalınlığı
mikronlarla ifade edilen bu yaratılış harikasının, vücuttaki “her”
hücreye ulaşabilmesi, gerçek anlamda bir mucizedir. Olağanüstü bir
yaratılıştır. Şöyle bir düşünün; elleriniz, yüzünüz, ayaklarınız,
kollarınız, kısacası bedeninizdeki her milimetrekare sayısız kılcal
damar ağını içinde barındıran mükemmel bir yapıya sahiptir. Daha da
şaşırtıcı ve hayranlık uyandırıcı olan, tüm bu ağların mutlaka
birbirleriyle bağlantılarının olması, her birinin tek bir kaynaktan
beslenmesidir. Sadece tek bir parmağınızda yüzlerce kılcal damarın
bulunduğunu hesaba kattığınızda bunun ne kadar büyük bir harika olduğunu
daha iyi anlayabilirsiniz. İnsanın hayranlıkla seyrettiği bu
mükemmellik, Allah’ın yalnızca “Ol” emri ile var olmuştur ve kuşkusuz
yerlerin ve göklerin tek sahibi alemlerin Rabbi olan Allah, bunların çok
daha mükemmellerini yaratmaya Kadir’dir. Nitekim Allah Kuran’da bu
gerçeği insanlara şu şekilde bildirmiştir:
Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların
yaratılmasından daha büyüktür. Ancak insanların çoğu bilmezler. (Mü’min
Suresi, 57)
Allah’ın bu küçük damarlarda yarattığı mucizeler bu kadarla sınırlı
değildir. Kılcal damarlar, boyutları ile kıyaslanmayacak kadar büyük bir
öneme sahiptirler. Bu damarlar, sıvı, besin maddeleri, hormonlar ve
diğer maddelerin kan ile dokular arasındaki geçişini sağlamaktadır. Bu
göreve uygun olarak kılcal damarların çeperleri son derece incedir ve
küçük molekülleri geçirebilecek özel yapılara sahiptir. Kısacası,
dokuların beslenme ve oksijen sağlama, aynı zamanda fazlalıklarından
kurtulma gibi hayati işlemlerinin tümü kılcallar sayesinde
gerçekleşmektedir.
|
|
|
KILCAL DAMARLARDA GEÇİŞ GEKANİZMALARI NASIL OLUR?
a) Hücre içi sıvısı aracılığıyla kan ve doku hücreleri arasında madde alışverişi gerçekleşir.
b) Endotel hücre duvarından maddelerin geçişinin 4 farklı yolu bu şemada görülmektedir. |
Kılcal damarların çeperleri
0.5 mikron kadardır. Bu çeperler üzerinde alışverişin sağlandığı çeşitli
kapılar vardır. Hücreler için gerekli olan tüm maddeler bu kapılardan
geçmek zorundadırlar. Ancak kanda bulunan çeşitli proteinler bu
kapılardan geçemeyecek kadar büyüktürler. Bu durum, sadece gerekli
maddelerin dokulara ulaşmasını, kanın içinde kalması gereken diğer
moleküllerin de yollarına devam etmesini sağlamaktadır. Bu aynı zamanda,
kan sıvısının yani plazmanın dokuların içine sızmasını da
engellemektedir. Damarların içinde bulunan moleküller sıvının bu
geçişini durdurmakta ve kan akışının devam etmesini sağlamaktadırlar.
Sıvı miktarında çok az bir oranın dışında bir azalma olmadığı için
vücuttaki dengeyi olumsuz etkileyecek bir durum oluşmaz. 108
|
c) Kılcal damarlardan geçen toplam sıvı akışı, genellikle kan basıncı ile ozmotik basınç arasındaki farka bağlıdır. Kan basıncı dışa doğru bir güç sağlar. Ozmotik basınç ise sıvıyı içeri doğru çeker. Bunun sonucunda sıvı arteriyole bağlanma bölgesindeki yarıklar yoluyla kılcal damarlardan dışarı itilir ve venözle bağlantı bölgesinde tekrar kana geri alınır. |
Yağda eriyen maddeler ise, kılcalların kapılarından
geçmek zorunda değildirler. Bunlar, doğrudan kılcal damarların
zarlarından içeriye sızabilirler. Bu son derece önemli bir özelliktir
çünkü kılcalların zar özelliklerinden kaynaklanan bu kolay geçiş ile
oksijen ve karbondioksitin çok miktarda ve hızlı bir şekilde aktarılması
mümkün olur. Dolayısıyla bu gazların dokulara ulaşma hızları, sodyum,
glikoz gibi sıvıda erimeyen maddelere göre birkaç kat daha fazladır. Bu
durum, dokuların bu gazlara olan ihtiyacı ile doğru orantılıdır. Bir
başka deyişle, ihtiyaç baş gösterdiğinde geçiş gerçekleşir.
|
“Bana ne oluyor ki, beni Yaratan’a kulluk etmeyecek mişim? Siz
O’na döndürüleceksiniz.”"Ben, O’ndan başka ilahlar edinir miyim ki,
Rahman (olan Allah), bana bir zarar dileyecek olsa, ne onların şefaati
bana bir şeyle yarar sağlar, ne de onlar beni kurtarabilirler.” (Yasin Suresi, 22-23) |
Birkaç mikrondan oluşan ve
bir bağ dokusu ile kas dokusundan meydana gelen bu akıllı borular,
bulundukları dokunun ihtiyacına göre kanın akışını ve duruşunu kontrol
ederler. Bu kontrol kuşkusuz Allah’ın büyük bir nimetidir. Bu önemli
tedbir ile kılcal damarlardan kan sürekli olarak akmaz. Kılcallarda
akım, saniyeler ya da dakikalar içinde kesik kesiktir. Eğer doku fazla
miktarda oksijene ihtiyaç duyuyorsa, bu durumda üstün bir kontrol
mekanizması ile kılcal damarlar kas dokusunun etkisi ile genişler ve
akımın devam ettiği periyodları uzatırlar. Böylece dokuya daha fazla kan
akımı ve dolayısıyla daha fazla oksijen ve besin akışı olur.109
|
Bir alyuvar hücresi, oksijen ihtiyacı olan hücreye yaklaşır ve ona oksijeni usulca bırakır. Hücreden aldığı karbondioksit ile artık yükü değişmiştir. Karbondioksiti vücuttan dışarı bırakmak üzere toplardamarlardan geçerek akciğerlere doğru yola koyulur. |
Bu akıllı boruların içine girmiş olan küçük alyuvar
hücremiz, bu dar alan içinde zorlukla ve dura dura hareket etmektedir.
İçinde bulunan hemoglobin molekülleri sayesinde yol boyunca itina ile
taşıdığı oksijenini bırakmak için hazırdır. Oksijen ihtiyacı olan bir
hücreye yaklaşır, taşıdığı oksijen moleküllerini, oksijenin kendisine
veya hücreye zarar vermemesi için “usulca” bırakır. Ve onun yerine
hücrenin dışarı atması gereken karbondioksiti alır. Artık geri dönüş
yolculuğuna hazırdır. Başka bir yük yüklenmiştir, hedefine dönmesi
gerekmektedir. Hedeflediği yer ise, yükünü alıp yola koyulduğu ilk
merkez, yani kalptir.
Burada bahsettiğimiz bir kılcal damardır. Yaptığı iş, açıkça bir
önlemdir ve bu, ancak insan gibi akıllı bir varlığın düşünüp karar
verebileceği bir uygulamadır. Ancak asıl dikkat çekici olan bedenin
içindeki olayların pek çoğunun biz insanlar için bile birer sır
olmasıdır. Bu satırları okuyanların pek çoğu, kılcal damarlarda
gerçekleşen bu olaylar gibi vücut içindeki pek çok işlemi ilk defa
duymakta, alınan önlemlerin ilk defa farkına varmaktadırlar. Bu durumda,
önlemleri alanın insan olamayacağını bir kez daha görürüz.
Allah, yeryüzünde birbirinden kusursuz eserler yaratır. Aklın kaynağını
anlamak için bunları “görmek” yeterlidir. Allah, “gören” ile “göremeyen”
insanı ayetlerinde şu şekilde bildirir:
De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” De ki: “Allah’tır.” De
ki: “Öyleyse, O’nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya
güç yetiremeyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?” De ki: “Hiç
görmeyen (a’ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya
karanlıklarla nur eşit olabilir mi?” Yoksa Allah’a, O’nun yaratması gibi
yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki:
“Allah, herşeyin Yaratıcısı’dır ve O, Tek’tir, Kahredici olandır.” (Ra’d Suresi, 16)
Kör olanla (basiretle) gören bir olmaz; iman edip salih amellerde bulunanlarla kötülük yapan da. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz. (Mü’min Suresi, 58)
Kör olanla (basiretle) gören bir olmaz; iman edip salih amellerde bulunanlarla kötülük yapan da. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz. (Mü’min Suresi, 58)
Dev Dolaşım Ağının Geri Dönüş Yolu: Toplardamarlar
Karbondioksiti yüklenip geri dönmeye hazırlanan alyuvar hücresi, kılcal
damardan uzaklaşırken içinde bulunduğu tünel gitgide genişler.
Kendisine, pek çok alyuvar hücresi ve diğer başka hücreler katılmıştır.
Kalabalık bir ordu şeklinde gitgide genişleyen bir tünele doğru
yollarına devam ederler. Kendilerini harekete geçiren yüksek basınç
artık azalmıştır. Bundan sonra daha ağır bir şekilde ilerlemeleri
gerekmektedir. Taşıdıkları yük ise karbondioksittir. Oksijenin sağladığı
açık kırmızı renk neredeyse tamamen yok olmuştur. Taşıdıkları
karbondioksit nedeni ile kanın rengi artık mora dönük koyu bir renktir.
Alyuvarın yoluna
devam ettiği bu dev tüneller, toplardamarlardır. Bu damarlar, vücudu
dolaşan hücrelerin eve dönüş yoludur. En geniş toplardamar, bir kalem
kalınlığındadır.110 Kandaki
hücreler, dokulardan topladıkları karbondioksiti ve diğer atıkları,
vücuttan dışarı atmak ya da değerlendirmek üzere ana merkeze
götürmektedirler. Kalp, kendisine dönen iki büyük toplardamarı karşılar.
Bunlardan bir tanesi, beyin ve göğüsten dönen üst vena cava, diğeri ise
mide ve vücudun alt kısmından geri dönen alt vena cava’dır. Kalbe dönen
bu toplardamarlar sayesinde karbondioksit akciğerler yoluyla dışarı
verilecek, onun yerine alınan yeni oksijen atomları ile kan hücrelerinin
hiç bitmeyen bu yolculukları tekrar baştan başlayacaktır. Küçük alyuvar
hücresi, aynı görevi defalarca yerine getirecektir. Tek bir gün içinde
bu uzun yolu “tam 1000 kere”, hiç yorulmadan ve dinlenmeden
katedecektir.111
Toplardamarlar, tıpkı atardamarlar gibi son
derece büyük damarlardır. Ancak bunların çeperleri, kasları bulunduğu
halde atardamarlardan incedir. Bunun en önemli sebebi kanın, geri dönüş
yolunda artık şiddetli bir basınç ile akmıyor oluşudur.
Toplardamarların, basınca karşı koyma gibi bir zorunluluğu olmamasına
rağmen kaslara sahip olmasının son derece önemli bir sebebi vardır.
Toplardamarlar, kasları sayesinde kasılıp genişleyerek fazla miktarda
kanı depo edebilme gibi bir yeteneğe sahiptirler. Depoladıkları bu kanı,
dolaşımın herhangi bir yerinde ihtiyaç olduğu zaman hazır durumda
tutarlar.112
|
Toplardamarlar, atardamar ve kılcal damarlardaki toplam kanın 3 katı kadar kan taşırlar. Böyle yüksek miktarda kan taşıyabilmesi toplardamarların yapısı sayesindedir. |
Burada şu önemli bilgiyi
vermek yerinde olacaktır. Dolaşım sistemindeki bütün kanın %84′ü büyük
dolaşımda kullanılır. Bu miktarın %64′ü ise toplardamarlarda dönüş
yolculuğundadır. Atardamarlarda gezen kan oranı sadece %15′dir. Vücutta
60.000 km.’lik bir alan kaplayan kılcal damarlarda ise sadece %5
oranında kan bulunmaktadır. Kalp, kanın %5′ini, küçük dolaşım ise %9′unu
kullanır.113Verdiğimiz
bu bilgilerde en dikkat çeken yön kuşkusuz toplardamarların sahip
olduğu yüksek oran ve kılcal damarların sahip olduğu son derece düşük
orandır. Toplardamarlar, büyük dolaşımda atardamarlardaki ve kılcal
damarlardaki toplam kanın 3 katı kadar kan taşırlar. Toplardamarların bu
kadar yüksek oranda kan taşımaları, biraz önce belirttiğimiz gibi bir
depo görevi görmelerinden kaynaklanmaktadır. Kılcal damarların içerdiği
kan miktarı ise, yaptıkları iş ile kıyaslandığında oldukça düşüktür. Bu
ince damarlara, daima kontrollü bir madde akışı vardır.
Vücutta kan kaybı meydana geldiği ve kan basıncı düşmeye başladığı
zaman, dolaşımın çeşitli bölgelerinde basınç refleksleri doğar ve bunlar
toplardamarlara çeşitli sinyaller gönderirler. Mesajı alan
toplardamarlar bu bilgi doğrultusunda kasılmaya başlar. Toplardamarlar,
bu özellikleri sayesinde vücuttaki kan eksikliğini rahatlıkla
giderebilmektedir. Vücutta toplam kan hacminin %20′si bile eksilse,
toplardamarların sahip oldukları bu özel depo sayesinde bu sorun hemen
giderilir ve dolaşım sistemi normal bir şekilde fonksiyonunu sürdürmeye
devam eder.
Basıncı oldukça az olan toplardamarlar içindeki kanın vücutta hareket
etmesi -özellikle de akciğere yani yukarı doğru hareket etmesi- zor
gözükmektedir. Ancak bu sorun, vücuttaki mükemmel bir sistem ile
çözülmüştür. Hareket ettiğimiz her an, bedenimizde bulunan kaslar
toplardamarların üzerine basınç yapar ve bu damarlardaki kanın
hareketlenmesine yardımcı olurlar. Bacak damarlarımızdan kaslar
sayesinde kanın yukarı çekilmesi için uygulanan basınç, yerçekiminin
yere doğru uyguladığı kuvvete eşittir. Toplardamarlar, bacak kol gibi
hareketli bölgeleri geçip iskelet kaslarından uzaklaştığında ise ona
yardımcı olan kaslar, solunum kaslarıdır. Akciğerin hemen altında
bulunan ana toplardamardaki kan, her nefes alışımızla birlikte harekete
geçer. Dolayısıyla genişleyen göğüs kafesinin meydana getirdiği basınç
kanın kalbe doğru yol almasını sağlar.
Toplardamarların kanın akışını kontrol etmek
için bunun dışında da mekanizmaları vardır. Bunlardan en önemlisi,
atardamarlarda bulunmayan, sadece toplardamarlara özgü kapakçıklardır.
Toplardamarlardaki bu kapakçıklar, tıpkı kalp kapakçıklarında olduğu
gibi, kanın tek bir yönde akmasına olanak verir ve arkasından
kapanırlar. Böylece basıncı az olan kanın geriye doğru akması
engellenmiş olur.114 Atardamarlarda
böyle bir mekanizmaya ihtiyaç yoktur. Çünkü basınç son derece yüksektir
ve kanın geri dönüşü gibi bir ihtimal söz konusu değildir. Allah’ın son
derece kusursuz ve detaylı yarattığı bu sistemde ihtiyaç olan ile
olmayan ayırt edilmiş ve damarlar, kanı iletebilmek için kendilerine en
gerekli sisteme sahip olmuşlardır. Damar ağının bu muazzam mekanizması,
hiç şüphesiz “bir düzen içinde biçim veren” (A’la Suresi, 2) ve
“kusursuzca var eden” (Haşr Suresi, 24) Allah’ın bir eseridir. Allah,
insanı yaratmış ve bedenindeki sayısız kompleks mekanizmayı bu
yaratılışa delil kılmıştır.
|
|
Aradaki bu büyük basınç
farkına rağmen, atardamarlardan da toplardamarlardan da her saniye akan
kan miktarı aynıdır. Vücudun böyle bir dengeye ihtiyacı vardır, aksi
takdirde vücudun belirli yerlerinde kan birikmeleri meydana gelecektir.
Toplardamarlarda, basınç dolayısıyla atardamarlardaki gibi “hızlı” akan
bir kan yoktur.
Yani toplardamarların, atardamarlarla eşit seviyede kan
taşıması imkansız görünmektedir. Ancak durum hiç de öyle değildir,
toplardamarlar çapları oldukça geniş damarlar olduklarından bol miktarda
kan taşıyabilirler. Yani birinden hızlı, diğerinden ise damarın
genişliği nedeni ile bol miktarda kan akar. Böylelikle iki ana damar
arasındaki gidiş dönüş miktarı mükemmel bir şekilde dengelenir.115
Vücuttaki “dengeler”, birçok insan için çok tanıdık bir kavram değildir. Çünkü bu dengelerden herhangi biri sebepsiz yere bozulmaya uğramaz. Bu nedenle pek çok insan yaşamını sorunsuz geçirir.
Vücuttaki “dengeler”, birçok insan için çok tanıdık bir kavram değildir. Çünkü bu dengelerden herhangi biri sebepsiz yere bozulmaya uğramaz. Bu nedenle pek çok insan yaşamını sorunsuz geçirir.
Oysa vücudun içinde sürekli sabit olması gereken, asla
bozulmaması, zarar görmemesi gereken sayısız denge vardır. Kanın
bedendeki dolaşım sistemi de bu dengelerden bir tanesidir. Bu dengeyi
olumsuz etkileyebilecek pek çok faktör vardır ama dengenin sabit kalması
için oluşturulan düzen o kadar benzersizdir ki, kalpten çıkan kan
miktarıyla kalbe dönen kan miktarı aynıdır. Bu dengenin bozulduğunu
varsayalım; böyle bir durumda vücuda gönderilen kan geri dönemediği için
vücudun belli yerlerinde toplanacaktır. Bu da, vücudun çeşitli
yerlerinde ödemlerin ve damar çatlamalarından kaynaklanan yaraların
oluşmasına neden olacaktır. Kalbe yetersiz kan döndüğü için temizlenen
kan miktarı da oldukça az olacak ve kalpten yeni gönderilecek olan temiz
kan, bedeni besleme konusunda yetersiz kalacaktır. Bir süre bu
dengesizlik devam ettiğinde ise, vücut organları beslenemeyerek ölmeye
başlayacaktır.
Gelen kan ile giden kan arasındaki oranın “eşit” olmasının önemini
vurguladığımızda, bunun yine size özel yaratılmış bir yapı olduğunu
açıkça anlarsınız. Allah’ın, can bağışlayan, sağlık veren, dirilten ve
yaşatan anlamlarına gelen Muhyi sıfatı, bu önemli örnek ile bir kez daha
karşımıza çıkmış olur. Görüldüğü gibi detay detay incelenen herşey,
bizi yaratan Allah’ı daha iyi tanımamızı, O’nun kudretini anlamamızı
sağlamaktadır. Herşeyimizi O’na borçlu olduğumuzu bize göstermektedir.
Allah’ın tüm yarattığı nimetler karşısında insanın yapması gereken ise
Allah’a sürekli şükretmesi ve yaşamını O’nu razı edecek şekilde
geçirmesidir. İnkarcılar, bunu yapmayarak, canlılardaki özelliklere
yaratılış dışında yeni açıklamalar arayarak Allah’ın apaçık varlığını
diğer insanlara da inkar ettirebileceklerini zannederler. Oysa Allah,
üstün, kuvvetli, güçlü ve mağlup edilmesi mümkün olmayan, galip olandır.
Bu gerçek bir ayette şöyle belirtilir:
Allah, yazmıştır: “Andolsun, Ben galip geleceğim ve elçilerim
de.” Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır.
(Mücadele Suresi, 21)
Toplardamarlardaki yolculuk sonrasında kan, temizlenmek üzere
akciğerlere getirilir. Taşınan karbondioksit buradan dışarı atılacaktır.
Vücutta oksijen taşıyan tek toplardamar ise akciğer toplardamarıdır.
Akciğer toplardamarının neden böyle farklı bir görev üstlendiği ise,
vücuttaki “küçük kan dolaşımı” incelendiğinde anlaşılacaktır.
Akciğerlerde Kanın Temizlenmesi ve Küçük Kan Dolaşımı
Alyuvarın yolculuğa başlayıp bütün vücudu katetmesinin ardından yaklaşık
40 saniye geçmiştir. Alyuvar hücresi, artık başladığı yerde, yani
kalptedir. Bu defa karbondioksit dolu kirli bir kan içinde
dolaşmaktadır. Ancak bu kanın temizlenmesi şarttır. İşte bu nedenle
alyuvar hücresi, “küçük kan dolaşımı” adı verilen bu yeni yolculuğa
başlamak üzere, sağ kulakçıktaki yerini alır. Yolculuğunun daha ilk
başında yaşadıklarını bu defa da kalbin sağ tarafında yaşamak
zorundadır. Sağ kulakçıktaki kapağın açılması ile birlikte yanındaki
diğer arkadaşlarıyla sağ karıncığa geçer. Sağ karıncığa geçmesiyle
üzerindeki kapak artık kapanmıştır. Geri dönmesi imkansızdır. Sağ
karıncığın içinde oldukça kısa bir süre kalır ve hemen ardından ikinci
kapak akciğerlere doğru giden anayolu açar. İkinci yolculuk başlamıştır.
Ancak bu diğerinden daha kısadır. İşte bu nedenle “küçük dolaşım”
olarak isimlendirilir.
|
Dolaşım sistemi içinde oksijen akciğerlerden dokulara taşınır. Karbondioksit ise dokulardan akciğerlere taşınır. Glikoz, bağırsaklar tarafından emilir ve geçici olarak karaciğerde glikojen olarak depo edilir. Daha sonra buradan dokulara gönderilir. Bu kusursuz iş bölümü Allah’ın eserlerindeki kusursuzluğu bir kez daha göstermektedir. |
Sağ kulakçıktan pompalanan kan akciğer atardamarına
ulaşır. Akciğer atardamarı kalpten çıktıktan sonra ikiye ayrılarak sağ
ve sol akciğere kollar gönderir. Akciğerlere giren bu damarlar
akciğerlerin içinde, oksijen ile karbondioksitin yer değiştirdiği hava
kesecikleri olan alveollerin çeperinde, çeşitli kılcal damarlara
ayrılır. Burada kirli kandaki karbondioksit alveollere, alveollerdeki
oksijen ise kana geçer. Temizlenen kan, akciğer toplardamarı ile kalbin
sol kulakçığına, yani yolculuğun ilk başladığı yere getirilir. Bir
toplardamarın ilk defa olarak temiz kan taşıması durumu bu şekilde
gerçekleşmektedir.
Dışarıdan gelen hava akciğerlere bronşlar
yolu ile dolar. Bronşlar akciğere girdiklerinde ise çeşitli kollara
ayrılırlar. Alveoller, işte bu kollardır. Akciğerlerin içinde hava ile
dolu olarak 300 milyon alveol bulunmaktadır. Bunların tümünün çeperi,
oksijen-karbondioksit alışverişini gerçekleştirecek kılcal damarlarla
çevrilidir. Buradan yola çıkarak sadece akciğerlerdeki kılcal damarların
çapını tahmin etmek zor değildir. Alveollerin yüzey alanları yaklaşık
230 m2′dir. Bu miktar, bir tenis kortunun büyüklüğüne eşit bir
büyüklüktür.
Milimetrenin milyonda biri kalınlığındaki duvarları ile
kılcal damarlar ve alveoller, bizler için hayati öneme sahip görevlerini
yerine getirirler.116
Akciğerlerde gerçekleştirilen bu gaz
alışverişi gerçekten de mucizevidir. Akciğer her dakika 56×1021 (56
sayısının yanına 21 sıfır getirilmesi ile oluşan sayı – 56 septrilyon)
oksijen atomunu hücrelere ulaştırır.117 Yapmamız
gereken tek şey nefes almaktır. Günlük hayatımızı devam ettirirken,
içimize çektiğimiz bir miktar hava ile akciğerlerimizde bu muazzam gaz
değişimi müthiş bir hızla gerçekleşir. Bu alışveriş sonrasında artık
oksijen yüklenmiş olan küçük alyuvar hücremiz, yolculuğunun ilk başına
dönmüş, dokulara oksijen taşımak için sol kulakçıktaki yerini almıştır.
Sayfalardır sadece genel hatları ile anlattığımız bu muazzam yolculuk
ise, bir dakikadan daha az sürmüştür.
|
Alveoller, hava ile kılcal damarlardaki kan arasındaki bariyerin toplam kalınlığı 4 mikrometredir. Bu kalınlık, tek bir alyuvar hücresinin yarıçapı kadardır. Bu bariyerdeki aşırı incelik, iki yöne doğru gerçekleşen gaz alışverişinin oldukça hızlı ve etkili olduğunu göstermektedir. |
Şu önemli detayı hatırlatmakta fayda vardır. Eğer kılcal
damarlar, alveollerden bir miktar uzak olsalar, bu önemli alışverişin
gerçekleşmesi imkansızlaşır. Onların, hemen alveollerin yakınında yer
almaları, satırlardır defalarca karşılaştığımız ve hayranlık duyduğumuz
mükemmel bir yaratılış örneğinden başka bir şey değildir. Değil bir
tesadüfi olay, planlar yapabilen, düşünüp tasarlayan, aklını
kullanabilen bir insan bile bedenin her noktasında varlığını açıkça
gösteren bu kusursuz özellikleri gerçekleştirebilme yeteneğine sahip
değildir. Bu eser, müthiş bir Aklın, büyük ve Yüce bir Kudretin
eseridir. İşte Allah, bize Kendisi’ni bu önemli yaratılış delilleriyle
tanıtır. Düşünüp anlayabilen bir insan için Allah’ın eserlerini görmek
oldukça kolaydır. Allah, Kuran’da bu önemli gerçeği şöyle bildirmiştir:
Allah, herşeyin Yaratıcısı’dır. O, herşey üzerinde Vekil’dir.
Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. Allah’ın ayetlerine (karşı)
inkar edenler ise; işte onlar, hüsrana uğrayanlardır. (Zümer Suresi,
62-63)
Kan Akımının Kontrol Mekanizması
Yapılacak olan bir işin getireceği faydaları ve zararları hesaplayarak
ona göre tedbir almak; insana, yani “akla” özgü bir kabiliyettir. Ancak
sadece insan bedenindeki dolaşım sistemine baktığımızda bile insandan
daha “akıllı” görünen bazı varlıkların birarada müthiş bir organizasyonu
üstlendiklerini anlarız. Sorumlulukları ise büyüktür: Bir insan hayatı!
İşte bu yüzden hiç ara vermeden, hiç hata yapmadan ve en önemlisi de
her durum ve şarta karşı tedbir alarak yollarına devam etmeleri
gerekmektedir.
Vücuttaki bu mekanizmanın “akıllı” olduğunu ispat eden birçok delil
vardır. Bedende, daha önce birkaç kere değindiğimiz gibi, “ihtiyaçlar
saptanmaktadır”. Bunun hangi kararla yapıldığı ve ihtiyaçları kimin
saptadığı belli değildir. Ama kalp, damarlar, kanın içinde gezen
hücreler, hep birlikte müthiş şuurlu bir organizasyon gerçekleştirirler.
Buna göre kalp, kanı belirli miktarda pompalar, alyuvarlar sahip
oldukları oksijeni belirli hücrelere dağıtır ve en önemlisi de damarlar
belirli yerlere kan akışını sağlarlar.
Siz uyurken veya dinlenirken, kalbinizin pek fazla kan pompalaması
gerekmez. Yatağınızdan aniden doğrulduğunuzda nefes nefese kalmanızın
nedeni aradaki bu farklılıktır. Kalp, siz uyurken ancak sizi hayatta
tutacak kadar kan pompalar. Bu elbette değerli bir tasarruftur.
Yatağınızdan kalkıp yürümeye başladığınızda kalbin hareketi artar. Sizi
daha fazla zor durumda bırakmadan mesaj gerekli yere iletilmiştir: Vücut
hareket halindedir ve daha fazla kana ihtiyaç vardır. Bir yere doğru
koşmaya başladığınızda ise kalbinizin kan pompalama hızı ve hacmi 6-7
kat kadar artar. Vücut bu konuda çok iktisatlıdır. Vücudun her yanına
her an aynı miktarda kan gitmez. Kan, yemek yediğinizde midenize,
yüzdüğünüzde akciğerlerinize ve kaslarınıza, bir şey okuduğunuzda
beyninizde toplanır. Çünkü o anda beslenmesi ve nefes alması gereken en
önemli hücreler o bölgelerdedir.
|
Spor yaparken kaslarımız normal şartlara oranla 20-25 kat daha fazla kana ihtiyaç duyarlar. Eğer normal şartlarda kaslar bu miktarda kana ihtiyaç duysaydı, kalbin bu aşırı tempoya gücü yetmezdi. Ancak herşeyi bir ölçüyle yaratan Rabbimiz, kalbimizi de, kaslarımızı da birbirine uygun yaratmıştır. |
İktisat, sadece böyle
zamanlar için geçerli değildir. Normal şartlarda beden, kasları beslemek
için aşırı bir gayret göstermez. Kaslar, bedenin %30-40′ını
oluşturmaktadır. Buna rağmen günlük dinlenme halinde kaslara giden kan
miktarı şaşırtıcı derecede düşüktür. Ama kaslarınızı çalıştırmaya
başladığınızda, metabolik aktiviteniz 50 kat, kaslara kan akışı ise
20-25 kat kadar artar.118 Bu gerçekten de hayret verici bir
değişikliktir. Bir egzersiz sırasında kasların gerçekten de bu aşırı kan
akımına ihtiyaçları vardır. Eğer kaslar, normal şartlarda da bu kadar
büyük miktarda kana ihtiyaç duysalardı, kuşkusuz kalbin bu metabolizmaya
yetişebilmesi imkansızlaşırdı. Bedenin akıllı denetleyicileri, bunun
yerine mevcut kanı beyin gibi daha önemli ve gerekli yerlerde kullanmayı
tercih ederler.
Beyin, sürekli beslenmesi ve oksijen alması gereken bir organdır. Bunun
tek nedeni, bedende tüm olup bitenleri ve tüm organları kontrolü altında
bulundurmasıdır. İşin ilginç yanı ise, kalp, kan damarları ve kan
hücreleri bu hayati gerçeğin farkındadırlar. İşte bu nedenle, beyne kan
akışı, ne pahasına olursa olsun mutlaka sürdürülür. Damarların beyne her
dakika yaklaşık 1 lt kan ulaştırmaları gerekmektedir. Bir kanama anında
ise vücutta azalan kan, bu görevi üstlenmiş sinirler tarafından beyne
doğru çekilir. Beyinde bulunan damarlar, kendilerini bu acil duruma göre
ayarlar, açılır ya da daralırlar. Durumdan haberdar olan vücudun diğer
bölümlerindeki kan damarları, bu ana merkezi kurtarabilmek için kendi
geçişlerini durdururlar. Böylelikle daha az öneme sahip organlara kan
gitmesi engellenir. İnsan bedeninin her noktasında kendisini gösteren
“akıl”, bir kez daha karşımızdadır.
Vücuttaki her dokunun kan akımı
gereksinimleri, tam olarak ihtiyacı karşılayacak şekilde kontrol edilir
-ne eksik ne fazla.- Örneğin, en önemli gereksinimi oksijen olan bir
dokuya kan akımı, dokunun tam oksijen alabileceği miktar kadar bazen de
biraz daha fazladır. Fakat bundan daha çok kan akımı hiçbir zaman olmaz.
Bu müthiş kontrol, dokuların beslenmesini hiçbir zaman yetersiz duruma
düşürmediği gibi, kalbin iş yükünü de minimum düzeyde tutar.119 Son
derece büyük bir öneme sahip olan bu kontrol sistemi ise, damarların
geçiş izni sağlayıp sağlamamaları ile ilgilidir. Damarlar, ancak ihtiyaç
içinde olan doku için yollarını açar, yani genişler, o sırada daha az
kana ihtiyaç duyan bir doku için ise yolu kapatır, yani kasılırlar.
Damarları kaslarla çevreleyen mükemmel yaratılışının önemi işte
buradadır.
|
Vücudun ana merkezi olan beyin herhangi bir kaza durumunda öncelikli korunması gereken organlardan biridir. Vücudumuzdaki kan damarları beynin bu önceliğini bilircesine hareket ederler. Beyne giden kan miktarının azalması durumunda hem beyin kan damarları hem de diğer damarlar acil önlem alırlar. Beyin damarları bu durumda genişler veya daralırlar, vücuttaki diğer damarlar da bu ana merkezi kurtarabilmek için kendi geçişlerini durdururlar. |
Peki böyle bir kontrol
mekanizması olmasaydı ve vücuttaki her doku ve organ her an eşit
seviyede kan ile beslenseydi ne olurdu? O zaman kalbin, şu ankinden bir
kat daha fazla kan pompalaması gerekirdi.120 Kalp, muhtemelen böyle bir
tempoya yetişemez ve kısa bir süre içinde yorgun düşerdi. Bedeninizin
fazla oksijene gereksinim duyduğu zamanları; yüksek bir dağa çıktığınızı
veya aşırı yoğun bir spor yaptığınızı düşünün. Vücudunuzda meydana
gelen oksijen ihtiyacını karşılamak için ne kadar hızlı nefes alırsınız
ve kalbiniz ne kadar hızlı atar. Bedenin tüm dokularının aynı miktarda
kanla beslenmesi, size günün 24 saati buna benzer bir durumu, hatta
belki de daha yoğununu yaşatacaktır. Bu kıyas, bedenin bu kontrol
mekanizmasının sizin için ne kadar büyük önem taşıdığını göstermek için
yeterlidir.
Damarlar, gerçekten de bu mükemmel kontrol için özel olarak
yaratılmışlardır. Acil durumlarda ne yapmaları gerektiğini bilir ve buna
göre son derece akılcı ve “hayat kurtarıcı” tedbirler alırlar. Örneğin
soğuk bir ortam, vücut ısısının azalması ve beynin zarar görmesine neden
olabilecek tehlikeli bir ortamdır. Ancak insan, damarların bu üstün
kabiliyetleri sayesinde şiddetli soğuklara dayanabilecek bir
metabolizmaya sahip olur. Soğuk bir hava ile karşılaşıldığında ayak ve
el parmaklarındaki damarlar, alınan ilk tedbir ile hemen büzülürler. Bu
şekilde el ve ayak parmaklarına kan akışı azaltılmış ve vücuttaki kanın
soğuması önlenmiş olur. Bilindiği gibi el ve ayaklardaki damarlar,
yüzeye yakın damarlardır ve bu nedenle vücuttaki kanın soğumasına neden
olabilirler. Kanın soğuması ise kan ile beslenen kalp ve beynin de
soğuması anlamına gelir ki, bu çok büyük bir tehlikedir.
Ciddi derecede soğuk bir hava ile
karşılaşıldığında ise, vücudunuzdaki damarlar sizi donmaktan, yani
ölümden kurtarmak için parmaklarınızı feda eder ve bu bölgeye kan
akımını tamamen durdururlar. Aynı anda beyin de mesaj göndererek
kasların birbirlerine dokunarak titremelerini sağlar. Bu titreme
sonucunda hareketlenen damarlar ve dolayısıyla kan, vücut ısısının biraz
daha artmasına neden olur.121 Karlı
bir havada dışarı çıktığınızda kuşkusuz siz de vücudunuzda alınmış bu
tedbirlerin etkisini hemen hissedersiniz. Vücudunuzda soğuktan ilk
etkilenen yerler el ve ayaklarınızdır. Soğuktan dolayı vücudunuzda
başlayan titreme de, beyinden gelen ültimatomun bir sonucudur.
Damarların büzülüp gevşemeleri kuşkusuz
beynin kontrolündedir. Beyin, çeşitli sinir hücreleri ve hormonlar
sayesinde ilgili damarlara mesajlar gönderir. Buna göre, hangi dokunun
neye ihtiyacı var belirlenmiş olur. Örneğin, tümüyle psikolojik bir olay
olmasına rağmen utandığınızda ya da çok bunaldığınızda, sinirlerinizden
gelen sinyaller, atardamarları saran kaslara ulaşır. Atardamar
kaslarının gevşemesi sonucunda kan akışı fazlalaşır ve yüzünüz aniden
kızarır.122
|
Sizi sarsıntıya uğratır diye yerde sarsılmaz dağlar bıraktı,
ırmaklar ve yollar da (kıldı). Umulur ki doğru yolu bulursunuz. Ve
(başka) işaretler de (yarattı); onlar yıldız(lar)la da doğru yolu
bulabilirler. Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt
alıp-düşünmez misiniz?
(Nahl Suresi, 15 – 17) |
Kılcal damarlar ise, bu
konuda en özgür davranan damarlardır. Tamamen ihtiyaca göre kan akışına
devam eder, gerektiğinde akışı tamamen keser, gerektiğinde de vardiyalı
olarak kanın geçişine izin verirler. Örneğin siz dinlenirken, pek çok
kılcal damarınızdaki kan akışı durmuştur. Ama ince bağırsağınızda,
yemeğin hemen arkasından kan akışı hızlanır. Normal şartlarda
vücudunuzun bütün kılcal damarlarını dolduracak kadar kanınız yoktur.
Eğer vücut, tüm kılcal damarlarlarınızı kan ile doldurmuş olsaydı,
beyninize kan gitmezdi ve kısa bir süre içinde bayılırdınız. Böyle bir
durumun biraz uzun sürmesi ise, beyninizin ölümüne neden olurdu.123
Kılcal damarların kanın akışını doğrudan
kontrol edebilme kabiliyetleri, kanın soğumaması ve dolayısıyla vücut
ısısının sabit kalması açısından da son derece önemli bir özelliktir.
Soğuk havalarda özellikle cilde yakın bölgelerdeki kılcal damarların
akışlarını durdurmaları, burada ısı kaybının meydana gelmesini
engellemiş olur.124
Vücudun ısısının dengede tutulmasında, soğuk kadar sıcak da etkilidir.
Aşırı sıcakta vücuttaki damarlar tam tersi bir yöntem kullanırlar. Sıcak
bir ortama girdiğinizde derinize yakın olan kan damarları genişler.
Kan, cildinize, yani yüzeye yakın yerlere hücum etmiştir. Bu nedenle
yüzünüz kırmızılaşır. Kandaki ısı, cildinizi ısıtır ve bu ısı da deriden
havaya verilir. Böylelikle ortam sıcak olmasına rağmen, bedenin ısısı
normal seviyede kalır.
Daha pek çok detayı olan bu muazzam tedbirler karşısında aklını
kullanabilen her insan, karşısındaki önemli gerçeğin farkına varmıştır.
Karşımızda, insan aklının sınırlarını aşan bir akıl, muazzam bir tasarım
ve kusursuzluk vardır. Bütün bunlara açık şuurla açıklama arayan bir
insan, Rabbimiz olan Allah’ın mutlak varlığını ve hakimiyetini fark
edecektir.
İlk bölümden beri anlatılan bu mükemmellikler, Allah’ın Yüce varlığının,
“her yerde” olduğunu gösterebilmek, ihtişamlı eserlerinin kendi
bedenimizde de var olduğunu fark ettirebilmek içindir. Bu açık
gerçekleri göremeyen veya görmeyi reddeden kişiler, düştükleri büyük
yanılgının ahirette farkına varacaklardır. Kendilerine gösterilmiş
sayısız delili görmezden gelmenin, hatta gördükleri halde tüm bunlar
için başka açıklamalar aramanın karşılığı Allah Katında oldukça büyük
olabilir. Bile bile inkar edenler için Allah sonsuz bir cehennem hayatı
hazırlamıştır.
Aklını kullanan her insanın, ahiret hayatının gerçekliğine ihtimal verip
biraz düşünmesi ve cehennem azabından ciddi şekilde korkması
gerekmektedir. Allah, inkarları ile ahirete gidenlerin durumunu bir
ayette şu şekilde açıklar:
Gerçek olan va’d yaklaşmıştır, işte o zaman, inkar edenlerin
gözleri yuvalarından fırlayacak: “Eyvahlar bize, biz bundan tam bir
gaflet içindeydik, hayır, bizler zalim kimselerdik” (diyecekler).
(Enbiya Suresi, 97)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder