YAKIN TAKİP
Vücut içinde karmaşıklık açısından neredeyse insanlar arasındaki sosyal
yaşamdan farklı olmayan bir sistem vardır. Aradaki tek fark, dışarıdaki
sosyal yaşamda kahramanları insanların, vücut içinde ise hücrelerin
oluşturmasıdır. Buna rağmen, kullanılan yöntemlerin, uygulanan
taktiklerin, alınan tedbirlerin birbirlerine son derece benzer olduğunu
görürüz. Hücreler de şuurlu insanlar gibi kendilerini koruma, akıllı
davranma, tedbir alma benzeri yeteneklere sahiptirler. Bunun en önemli
örneklerinden bir tanesi yine savunma hücreleri arasında yaşanır.
Bazı mikroplar, vücut içinde kendilerine saldıracak olan lenfositlerden
nasıl korunacaklarını bilirler. Mikrop vücut içindeki bir hücreye
yerleşir ve gözden kaybolur. Örneğin verem mikrobu son derece kurnazdır:
Özellikle gelip kendisini yok edecek olan makrofajların içine yerleşir.
Allah’ın yarattığı sistemlerin tümünde sonsuz bir aklın tecellileri
vardır. Tek hücreli bir mikro canlının insan bedeninde kendisini
bekleyen tehlikelerden haberdar olması ve üstün bir şuur gerektiren bir
yöntem belirlemesi bu aklın tecellilerinden yalnızca birkaçıdır. Bir
verem mikrobunun neye göre böyle davrandığı, nasıl olup da tehlikenin
farkına vardığı, nasıl bir olay sonucunda makrofajın içine girmeyi
aklettiği ve bunun gibi yüzlerce soru, tüm bunlara tesadüflerle,
rastgele mutasyonlarla açıklama getirmeye çalışan evrim teorisi ve
taraftarları için cevapsızdır. Evrim taraftarlarının bu mikroalemdeki
şuurlu davranışlara tesadüflerle açıklama getirmeleri mümkün değildir.
Bu, Allah’ın üstün yaratmasıdır.
|
Öldürücü T Hücreleri, Yok Edici Darbeyi Yapıyor…
(1) Yardımcı T hücreleri : Öldürücü T hücrelerinin çoğalmasını
sağlayan proteini açığa çıkarır, fagositozu arttırır ve B hücrelerinin
plazma hücrelerine dönüşmelerini sağlar.(2) Öldürücü T hücreleri: antijenleri yok ederek DNA’larına zarar verir. (3) Geciktirilmişhassas T hücreleri: alerjide ve doku naklinde önemli olan kimyasallar salgılar. (4) Baskılayıcı T hücreleri: Yardımcı T hücresi ve öldürücü T hücrelerinin faaliyetini, fagositozu ve antikor üretimini baskılar. (5) Bellek T hücreleri: orijinal antijenleri tanır
Hücreler, insanlar gibi kendilerini koruma, akıllı davranma, taktik
geliştirme ve tedbir alma gibi yeteneklere sahiptirler. Aralarında
hayranlık uyandırıcı iş bölümü ve denetim vardır. Bu iş bölümü sayesinde
düşmanı tespit eder, öldürür ve sonraki nesillere düşmanı
tanıtabilirler. Yukarıda solda görülen öldürücü T hücresi tümörü tanır
ve ona bağlanır. Daha sonra tümörün zarını delecek proteinler salgılar.
Solda ise öldürücü T hücresinin salgıladığı proteinler tarafından
delinen tümör görülüyor. Bu delik kısa bir süre içinde tümörün yok
olmasına neden olacaktır.
|
Tek bir hücre içinde sergilenen benzersiz aklın daha
birçok delili vardır. Örneğin mikroplar her ne kadar hücre içine
saklansalar da, vücudun düşmanın saklandığı yeri ortaya çıkaran bir
savunma sistemi vardır. Bakteri makrofajın içine sızdıktan sonra
makrofajın içinde bulunan özel bir molekül, bakteriden bir parça alır ve
onu hücre yüzeyine taşır. Yardımcı T hücreleri ise karşılarındaki bu
karışımı tanır ve makrofajların, kendi içlerinde bir yabancının olduğunu
anlamalarını sağlayan bir madde salgılarlar. Yeri belirlenen düşman
kolayca yok edilecektir.
Vücudun diğer hücrelerine sızan düşmanlar ise,
öldürücü T hücreleri tarafından saptanıp ortadan kaldırılırlar. Burada
hücrenin içine bir yabancının yerleştiğini haber veren ise, hücre
içindeki görevli özel moleküllerdir. Hücrenin içine giren virüsün
parçalarını yüzeye çıkararak T hücrelerini yardıma çağırırlar. Öldürücü T
hücreleri, virüse çarpar ve virüsün istila ettiği hücreyi tümüyle yok
ederler.50 Burada
aslında virüsün yerleştiği hücrenin bir anlamda fedakarlığı da söz
konusudur. Vücudu korumak pahasına öldürücü T hücrelerinin kendisini yok
etmesini göze almaktadır.
|
2) lenfokinler açığa çıkar 3) Lenfokinler, antijene bağlanan bazı T hücrelerine çoğalma emri verirler 4 ) Öldürücü T hücreleri hasarlı vücut hücrelerini tanır ve yok ederler. 5) Saldırı sakinleşince baskılayıcı T hücreleri hızla çoğalır ve savunma sisteminin durmasını hızlandırır. 6) Az sayıdaki T hücresi bellek hücresi olarak yaşamaya devam eder. Hücresel savunma sistemi 3 aşamadan oluşur. T hücrelerinin harekete geçerek saldırması, bağışıklık sistemini baskılayıcı hücrelerin çoğalması ve bellek hücrelerinin ortaya çıkışı. Vücut aktif savunmayı tamamladıktan sonra artık geri çekilme zamanı gelmiştir. Bunun için baskılayıcı T hücreleri hızla çoğalmaya başlar ve savunma işleminin durmasını çabuklaştırır. |
Dikkat edilirse, bütün bu olup biten işlemlerde rastgele
veya şuursuz tek bir aşama gerçekleşmemektedir. Hatta sergilenen
olaylar, gözle görülmeyen bir hücreden asla beklenmeyecek üstün bir
şuurun göstergesidir. Bahsettiğimiz tüm bu hareketlilik, milimetrik
alanlar içinde, boyutları mikronlarla ölçülen tek hücreli canlıların
birbirleri ile mücadeleleridir. Beyni, sinir sistemi, karar mekanizması
olmayan bir hücreden akıl kullanmasını bekleyemeyeceğimize ve yapılan
şuurlu işlemleri onun üstün yeteneklerine bağlayamayacağımıza göre,
hayranlığı aklın tek sahibine yöneltmek gerektiği açıktır. Bu üstün
gücün ve aklın sahibi, elbette herşeyi mükemmel yaratan Allah’tır.
Bağışıklık Sistemi Normale Dönüyor
Yukarıda detaylarıyla bahsettiğimiz bu hareketlilik, vücudun olağanüstü
şartlar altındaki durumunu göstermektedir. Eğer bu hareketlilik
kontrolsüz bir biçimde sürüp giderse, yani hastalık sonrasında B
hücreleri üremeye devam eder, T hücreleri oradan oraya koşturarak tüm
savunma hücrelerini hareketlendirirse, kontrolsüz ve amaçsız bir savaş
sürmüş olacaktır. Bu durum ise, sağlam hücrelerin de zarar görmesi,
vücudun aşırı derecede bitkin düşmesi ve yıkımla sonuçlanacaktır. Bunu
önlemek için, savaşın bittiği haberinin tüm bedene yayılması gerekir.
İşte bu görev de yine bir başka kan hücresine; “baskılayıcı T hücresine”
düşmektedir. Bu hücre, hareketli savunma hücrelerini sakinleştirerek
bağışıklık sisteminin tekrar normal hale dönmesini sağlar. Baskılayıcı T
hücreleri salgıladıkları maddelerle B hücrelerinin etkinliklerini
yavaşlatırlar. Öldürücü T hücrelerinin savaşı durdurmalarını sağlarlar.
Yardımcı T hücrelerinin sayısını azaltır ve bedeni sakinleştirirler.
Savaş artık bitmiştir. Ortada pek çok ölü hücre, bakteri artıkları ve
enkazlar vardır. İşte bu aşamada devreye fagositler girer. Fagositler
savaş alanına yayılır ve ne kadar artık ve ölü hücre varsa bunların
tümünü temizler. Temizlik sırasında etrafta zarar görmüş dokulara da bir
dizi ilk yardım uygular ve hasar görmüş bölümlerini yenilerler.
Savaş sonrasında T ve B hücrelerinin çoğu birkaç gün içinde ölürler.
Geriye kalan küçük bir grup ise yaşamını uzunca bir süre sürdürür. Bu
hücreler vücutta yaşanan olayların “şahitleridir” ve kendi nesillerinin
devamı için hayatta kalmaları son derece önemlidir. Onlar savaşın
başlamasına neden olan saldırganın “tanınma işaretini” yani antijenini
tanımakta ve bu özelliklerinden dolayı artık savunma hücresi değil,
“bellek hücresi” olarak anılmaktadırlar. Daha önce saldırmış olan bir
virüse karşı kazanılmış olan “bağışıklık” bu bellek hücrelerinin
sayesinde gerçekleşmektedir. Bellek hücresi vücuda istila amacı ile
giren aynı hücreyi bir sonraki seferde kapıda karşılayacak ve
güçlenmesine izin vermeden onun yok edilmesini sağlayacaktır.
Burada bahsettiğimiz iki düşman, birbirinden habersiz iki farklı
hücredir. Bir tanesi vücudun içinde yaşar, diğeri ise dışarıdan gelen
bir ziyaretçidir. Bu hücreler, birbirlerini “tanıma” gibi bir
mekanizmaya nasıl sahip olabilirler? Bir hücre, tehlikeli gördüğü hücre
ile ilgili bilgileri hangi kararla ve nasıl üzerinde taşır? Tüm diğer
arkadaşları ölürken o neden ve nasıl hayatta kalır? Sayısız detayını
gördüğümüz kusursuz savunma sisteminin rastgele gelişen olaylar,
kontrolsüz ve kör tesadüflerle meydana gelebileceğine inanabilir
misiniz? Bu kadar delil karşısında buna inanmak elbette olanaksızdır.
Burada meydana gelen bilinçli olaylar, şuurlu bir insanın bile idare
yeteneğini aşacak kadar kusursuz ve kontrollüdür. Bu durum bizi daima
aynı gerçekle karşı karşıya getirir: Değil tesadüfi mutasyonlarla,
bilinçli insanların müdahalesiyle bile oluşamayacak bu sistem açıkça
yaratılış gerçeğini gösterir.
Herşeyi “ol” emri ile yaratan Allah, bu küçücük canlıları yoktan var
etmiş, onlara mükemmel bir uyum ve düzen vermiş ve yapmaları gereken
görevleri ilham etmiştir. İşte bu nedenle bu savunma hücresi vücudun
düşmanını tanımakta, onu hafızasında tutmakta, onun sonraki nesillere
zarar vermesini engellemek için nöbet beklemektedir. Allah’ın üstün bir
ilimle yarattığı bu canlıların varlığı tek başına bir insanı imana
yöneltmek için yeterli bir sebeptir ve Allah’ın Yüce kudretinin bir
delilidir.
Allah Kuran’da şöyle buyurur:
Allah Kuran’da şöyle buyurur:
Şu halde hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve alemlerin Rabbi
Allah’ındır. Göklerde ve yerde büyüklük O’nundur. O, Üstün ve Güçlüdür,
Hüküm ve Hikmet sahibidir. (Casiye Suresi, 36-37)
Kandaki Akıllı Koruma Görevlileri: Kompleman Molekülleri
Çok fazla çeşitte hücre tipine sahip olan beyaz kan hücreleri yani
akyuvarlar, nefes almaya başladığınız andan itibaren sizler için zararlı
olabilecek herşeyle savaşmaya programlanmışlardır. Sahip olduğunuz bu
kusursuz mekanizmanın en küçük parçasının bile eksik olması, basit bir
hastalıktan dolayı ölmenize neden olabilir.
|
Kompleman hücreleri saldırgan hücrenin yüzeyinde delik açarak lezyona neden olur. Böylece saldırgan hücrenin zararı engellenmiş olur. |
|
1-Aktive olmuş kompleman aşama aşama patojenin zarına bağlanır ve zar saldırı kompleksini oluşturur. 2-Zar saldırı kompleksi ağzı hücrenin yok edilmesini sağlar. |
Bedeninizde bu mükemmel mekanizmanın yanı sıra, siz
hastalanmasanız da faaliyet halinde olan koruma görevlileri
bulunmaktadır. Bu koruma görevlileri, sizin doğumunuzdan ölümünüze kadar
vücuttaki “her hücreye” saldırmaya programlanmıştır. Bu gerçekten de
şaşkınlık uyandırıcıdır, bedeni savunmak için var olmalarına rağmen,
bedeni oluşturan tüm hücreleri düşman görürler. Bunların oluşturduğu
sisteme “kompleman sistemi” adı verilir. Kompleman molekülleri 20 farklı
proteinden oluşan moleküllerdir. Karaciğerde üretilir ve dolaşım
sistemine oradan katılırlar. Normal şartlarda kanın içinde gelişigüzel
ve etkisizce dolaşan hücrelerdir. Ancak uyarıldıklarında, aniden,
gördükleri bütün hücreleri yok etme kararı alırlar.
Aldıkları bu uyarı tek bir kompleman hücresi
kanalı ile vücuttaki sistemin tümüne yayılır. Uyarı ile vücutta dost
düşman ayırımı yapmazlar. Bu nedenle vücudun kendi hücrelerine de
bağlanıp onları yok etmeye de yönelebilirler. Ama vücut hücrelerini
öldürmelerine izin yoktur. Çünkü vücut hücreleri, kendilerini koruma
yeteneğine sahip oldukça akıllı hücrelerdir. Kompleman moleküllerini
gördükleri anda “tanırlar”. Kompleman
molekülleri bedene ait hücrelere değer değmez, vücudun kendi hücreleri onları etkisiz hale getirir. Böylelikle vücut kendi askerleri tarafından vurulmamış olur. Vücuda girmiş olan yabancı organizmalar ise, hiç beklemedikleri bu koruma görevlilerinin mutlaka saldırısına uğrayacaklardır. Kompleman moleküllerinden bir tanesi yabancı organizmaya bağlandığında, şekil değişikliğine uğrar. Bunu, kompleman molekülünün sahip olduğu ilk proteinin bakteriye bağlanması izler. Daha sonra, kompleman sisteme ait diğer proteinler de bakteriye teker teker bağlanırlar ve kompleman avcıları, istilacı bakterinin yüzeyini sarmış olur. Kompleman sisteminin son elemanı ise hücre zarına saldırmakla sorumludur. Bu akıllı molekül, savunmasız kalmış bakterinin tek koruması olan hücre zarında bir delik açar.51 Saldırı sonrasında bakteri içine su alarak patlar. Bazen de kompleman molekülleri başka bir yöntem kullanırlar. Düşmanlarını ince bir zarla kaplar ve bu şekilde onları diğer yiyici hücreler için işaretlerler.
molekülleri bedene ait hücrelere değer değmez, vücudun kendi hücreleri onları etkisiz hale getirir. Böylelikle vücut kendi askerleri tarafından vurulmamış olur. Vücuda girmiş olan yabancı organizmalar ise, hiç beklemedikleri bu koruma görevlilerinin mutlaka saldırısına uğrayacaklardır. Kompleman moleküllerinden bir tanesi yabancı organizmaya bağlandığında, şekil değişikliğine uğrar. Bunu, kompleman molekülünün sahip olduğu ilk proteinin bakteriye bağlanması izler. Daha sonra, kompleman sisteme ait diğer proteinler de bakteriye teker teker bağlanırlar ve kompleman avcıları, istilacı bakterinin yüzeyini sarmış olur. Kompleman sisteminin son elemanı ise hücre zarına saldırmakla sorumludur. Bu akıllı molekül, savunmasız kalmış bakterinin tek koruması olan hücre zarında bir delik açar.51 Saldırı sonrasında bakteri içine su alarak patlar. Bazen de kompleman molekülleri başka bir yöntem kullanırlar. Düşmanlarını ince bir zarla kaplar ve bu şekilde onları diğer yiyici hücreler için işaretlerler.
Bu örnekte de görüldüğü gibi, insan bedeninin her parçasında muazzam bir
akıl hakimdir. Bu akla, bedeni koruyan, savunan, yaşatan her organizma
sahiptir. Bedene ait hücrelerin, kompleman saldırganlarını tanımaları
şarttır. Yoksa tek bir saldırı, insan yaşamını sona erdirebilir. Bu
güçlü korumaların her an görev başında olmaları gerekmektedir. Şimdi bir
düşünelim:
İnsan bedenindeki bu kusursuz kompleman sisteminin varlığının kaç kişi
farkındadır? Konunun uzmanı bilimadamları dışında söz konusu mekanizmayı
tanıyanların sayısı kuşkusuz son derece sınırlıdır. Bu gerçeğe rağmen,
istisnasız her insan bu mükemmel sistem ile donatılmış durumdadır. Bu
sistem, her an hiç durmadan faaliyet halindedir. Çünkü onları Rabbimiz
olan Allah yaratır ve onlara vücutta savaşma veya korunma bilgisini
Allah verir. Nerede kime karşı mücadele edeceklerini onlara Allah ilham
eder.
Görevlerini Allah belirler ve sahip oldukları
kusursuzluk Allah’ın onlara bir lütfudur. Ve siz, Allah dilediği için ve
dilediği şekilde vücudunuza giren istilacılardan korunursunuz.
Anlattığımız bu mükemmel sistem, her detayı ile, sonsuz kudret ve güce
sahip olan Rabbimiz’in bir eseridir.
|
İnsan bedeninin her parçasında muazzam bir akıl hakimdir. Vücudu korumakla görevlendirilmiş hücreler düşmanı tanıyıp yok edecek mükemmel sistemlerle donatılmışlardır. |
Vücut içindeki savaş her zaman zafer ile
sonuçlanmayabilir. Kompleman moleküllerinden daha becerikli bakterilerin
vücuda girmesi, bu moleküllerin tüm düzenini altüst edebilir. Bu
durumda ortaya çıkan karşılıklı akıl gösterisi ise son derece hayret
vericidir. Örneğin, akciğer enfeksiyonlarına neden olan pnömokok
bakterileri, kendilerine saldıracak olan savaşçı molekülleri daha vücuda
girmeden tanımaktadırlar. Onlara bu molekülleri tanıtan, her iki
organizmanın da niteliklerini tanıyan, onları yaratmış olan, onları her
an izleyen ve denetimi altında bulunduran Yüce Rabbimiz’dir. Vücuda
enfeksiyon amacı ile giren bu bakteriler, kendilerini kompleman
moleküllerine karşı tanınmaz yapan kaygan bir zarla kaplıdırlar. Bu
sayede kompleman molekülleri, bu bakterilerin davetsiz ve zararlı
misafirler olduğunu anlamayacaklardır.
|
HIV virüsü, daha önce hiç bulunmadığı bir bedende kendisi ile kimin savaşacağını bilir. Bu nedenle vücuttaki hücrelere teker teker saldırmaktansa, kendisine savaş açacak olan savunma hücrelerinin içine girip yerleşir ve onları enfekte eder. Savunma elemanları hasar görmüş olan bir bağışıklık sistemi artık işlevini yitirmiştir. |
Bakterinin bundan sonra vücutta
dilediği gibi yoluna devam ettiğini zannedebilirsiniz. Oysa mükemmel
bir mekanizmaya sahip olan insan bedeninde, birinci tuzaktan kurtulan
yabancılar ikinci büyük engelle karşılaşacaklardır. Dev makrofajlar
bakterinin tanınmasını engelleyen kaygan kılıfı yırtar, onu uzun kolları
ile yakalayıp yerler. Bu yöntemi tercih etmediklerinde ise, bakterileri
işaretleyen bir madde salgılarlar. Bakteriler işaretlenince, kompleman
molekülleri ve diğer yiyici hücreler onları tanır ve yok ederler.52
|
Savunma sistemini meydana getiren tek bir elemanı devreden çıkarırsanız savunma sistemi işlev göremez hale gelir. Savunma sistemini oluşturan akyuvarlar indirgenemez kompleksliktedirler. Allah’ın yarattığı üstün eserlere muazzam bir örnek teşkil ederler. |
Bütün bunlar, vücuda giren yabancı bakterinin de, vücut
içinde onunla savaşan moleküllerin de tek bir Yaratıcı’nın eseri
olduğunu göstermektedir. Bakteriler, nasıl bir tehlikeyle
karşılaşacaklarının açıkça farkındadırlar. Vücut hücreleri ise, vücuda
girecek muhtemel bir bakteriye karşı, henüz onu tanımadan tedbir
geliştirmişlerdir. Bu elbette herşeyi, bütün kainatın Sahibi ve mutlak
surette Hükümdarı, Melik olan Allah’ın yarattığı gerçeğini gözler önüne
sermek için vücudumuzda var edilmiş örneklerden bir tanesidir. Ayetlerde
bu gerçeğe şu şekilde dikkat çekilir:
De ki: İnsanların Rabbine sığınırım. İnsanların Malikine, İnsanların (gerçek) İlahına; (Nas Suresi, 1-3)
Hak Melik olan Allah pek Yücedir, O’ndan başka İlah yoktur; Kerim olan Arş’ın Rabbidir. (Mü’minun Suresi, 116)
Henüz çaresi bulunamamış öldürücü bir hastalık olan AIDS ise saldırganın
da savunucunun da tek bir Yaratıcının eseri olduğu gerçeğine bir başka
önemli örnektir. Bu hastalığın sebebini oluşturan HIV virüsü, vücudun
savunma mekanizmasına karşı planlanmış bir taktikle beraber vücuda
girer. Daha önce görmediği bir bedende adeta kendisi ile kimin
savaşacağını bilmektedir. İşte bu nedenle vücuda girdiği anda, diğer
virüsler gibi herhangi bir hücrenin içine sızmaktansa, doğruca vücuttaki
yabancıları yok edip bunu diğer savunma elemanlarına haber vermekle
görevli olan “Haberci T” hücresinin içine girer. Hücreyi bozar ve onun
tehlikeyi haber vermesine izin vermez. Elemanları hasar görmüş olan
bağışıklık sistemi artık eskisi gibi işlevini göremez hale gelir. Bunun
sonucunda vücut artık en basit bir grip mikrobu ile bile çarpışamayacak
durumdadır. HIV virüsünün savunma sistemini yıkıcı etkisi nedeniyle, bir
grip virüsü bile insanı öldürebilir.
Savunma Hücreleri Olmasa…
Savunma sistemini oluşturan hücreler kompleks bir ağ ile birbirlerine
bağımlı hareket ederler. Bunlardan bazıları tehlikeyi fark eder, bir
kısmı ön durdurma harekatını başlatır, bir kısmı diğer savunma
hücrelerine haber verir, bir kısmı asıl öldürücü darbeyi vurur, bir
kısmı da gelecekteki tehlikelere karşı hatırlatıcı olarak bir kenarda
bekler. Meydana gelen bu ağın sadece tek bir parçasını çıkarırsanız,
artık savunma sisteminiz yoktur. Örneğin bu sistemden eğer yardımcı T
hücrelerini çıkarırsanız, vücutta öldürücü hücrelerin bulunmasına rağmen
bunlar tehlikenin farkına bile varmayacaklardır. B hücreleri ve
öldürücü T hücrelerini çıkarırsanız, yardımcı T hücrelerinin tehlikeyi
haber vereceği herhangi bir üst birim olmayacaktır. Bu sistemden Doğal
Öldürücüleri çıkarırsanız, vücuda giren dirençli düşmanların ortadan
kalkması mümkün olmayacak, tek bir güçlü bakteri bedenin felç olmasına
neden olacaktır. Bellek hücrelerini çıkarırsanız, vücudun yabancı
organizmalara karşı bağışıklığı olmayacak ve vücuttaki savunma hücreleri
içeri giren aynı düşman ile defalarca savaşmak zorunda kalacaktır. Bu
da kısa bir süre içinde savunma sisteminin güçsüz düşmesi anlamına
gelecek, vücudu yeni hastalıklara açık hale getirirken, aynı zamanda
sürekli aynı hastalıklara yakalanmamıza sebep olacaktır.
Dolayısıyla kan dolaşımının savunma sistemini oluşturan lökositler,
“indirgenemez kompleksliktedir”. Bunun anlamı şudur: Bu mekanizmadaki
herhangi bir parçayı eksiltmeniz, devreden çıkarmanız mümkün değildir.
Eğer parçalardan birisi eksilirse, sistemin hiçbir işlevi kalmayacaktır.
Sistemin işlev görememesinin sonucu ise, basit bir nezle virüsünün bile
kısa bir süre içinde ölüme sebep olmasıdır. Vücuda giren virüs, hiçbir
engelle karşılaşmayacağı için dilediği hücreye yerleşecek ve dilediği
kadar üreyecektir.
Normal şartlarda vücut hücrelerinin üretimi son derece
kontrollü bir biçimde denetlenir. Ancak virüsün kendi mekanizmasında
buna benzer bir denetim olmadığından virüs, içine girdiği hücrenin
imkanlarını kullanarak kısa sürede vücudu istila edecektir. Savunma
sistemi “kemoterapi” gibi tedavi yöntemleri ile yok edilmiş olan
kişilerin ve AIDS hastalarının her hastalığa son derece açık olmalarının
nedeni budur.
|
Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir,
bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah’ın herşeye güç
etirdiğini ve gerçekten Allah’ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz,
öğrenmeniz için. (Talak Suresi, 12) |
Savunma hücreleri olmasa, vücuda bu savunmayı
yapabilecek bir sistemin dahil edilmesi şarttır. Eğer bu mümkün değilse
sonuç kaçınılmaz olarak ölümdür. Lösemi hastalığı da savunma
hücrelerinin deformasyonundan kaynaklanan AIDS gibi öldürücü bir
hastalıktır. Bu hastalıkta kandaki lökositlerin şekilleri anormalleşir
ve farklılaşır. Farklı şekildeki lökositler artık görevlerini yapamazlar
ve bu durum, genel savunma mekanizmasının geri kalmasına neden olur.
Hemen bütün lösemilerde kontrolsüz çoğalan hücreler çevredeki dokulara
yayılır ve bunların imkanlarını kullanırlar. Bu nedenle dokular kısa bir
süre içinde eski fonksiyonlarını yerine getiremeyerek bozulurlar.
Lösemili dokuların büyük bir hızla yeni
hücreler üretmeye başlaması, vücut sıvılarında çok fazla miktarda besin
maddesine, özellikle amino asit ve vitaminlere gereksinim doğurur. Bunun
sonucunda vücudun enerjisi gitgide azalır. Aşırı amino asit kullanımı
normal vücut proteinlerinin tükenmesine neden olur. Böylece lösemili
dokular büyür ve diğer dokular zayıflar. Sistemin bu şekilde devam
etmesi bile kısa bir süre içinde ölüme neden olabilir.53 Hastanın iyileşmesinin en etkili yolu, kendisine sağlam ve sağlıklı kan hücreleri üretebilecek yeni bir kemik iliğidir.
Görüldüğü gibi, sistemin evrimle ortaya çıkmış olması mümkün değildir,
çünkü ancak tüm unsurlarıyla birlikte çalıştığında işe yaramaktadır. Bu
sistem, tüm özellikleri ile birlikte yaratılmış olan ve tüm parçaların
birarada koordinasyonu ile işleyen bir mükemmellik örneğidir. İşte bu
nedenle önemli bir yaratılış delilidir. Allah’ın yaratmasındaki
kusursuzluk bir kez daha karşımızdadır. Bir ayette Allah yaratılış
gerçeğini şu şekilde bildirir:
Bu, Allah’ın yaratmasıdır. Şu halde, O’nun dışında olanların
yarattıklarını Bana gösterin. Hayır, zulmedenler, açıkça bir sapıklık
içindedirler. (Lokman Suresi, 11)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder